Mihri Müşfik, Mihri… Anneler gününün yaklaştığı bugünlerde hiç anne olamamış ancak bir çok kadın sanatçının yolunu açmış ve öğrencileri tarafından çok sevilen Mihri’den bahsedelim istiyorum. İlk Türk kadın ressamlardan, İnas Sanay–i Nefise Mektebi‘nin göz bebeği, ressam Mihri Hanım‘ın anısını yaşatmak ve bugünden ona bir göz kırpmak adına işte size güzel bir fırsat! Bu yazımda sizlere Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde doğan ve Cumhuriyet döneminde yeşeren sanat adına devrimci bir kadın ressamın, Mihri’nin ruhu gibi göçebe sanatının yerleştiği farklı duraklarda izlediği yola ,değişimine ve Mihri’nin dönemin sanat yuvası olan İnas Sanay–i Nefise mektebinin ilk öğrencileri üzerinden bu sanatçıların modernleşme sürecindeki rolünü anlatmaya çalışacağım;
Mihri Türkiye’de çağdaş resim çalışmalarını ilk başlatan kadın ressamdır ve yaşadığı dönemde özellikle portreleri ile tanınmış ve ünlü kişilerin portrelerini yapmıştır. Ayrıca Fransa’da yaşadığı dönem de birçok natürmort incelemiş ve Türkiye’ye döndüğünde batı atmosferi ile birlikte sentez oluşturarak natürmort eserler vermiş ve döneminde birçok yeniliğe imza atarak, eserleriyle çokça adından söz ettirmiştir. Bu süreçte entelektüel çevre ile yakın dostluklar kurma fırsatı yakalasa da bu kalıplara sığmayan kadın için tabi ki hiçbir şey kolay olmayacaktır. Yaşadığı dönemde ki normlara baş kaldırıda bulunan, erkeklerin hâkimiyetindeki sanat dünyasında “kadın sanatçı “imgesinin ülkemiz adına ilk adımlarını atan idealist bir kadındır o, öyle ki ondan etkilenen isimlere en başta Mihri ‘ nin yeğeni Hale Asaf‘ı gösterebiliriz. Hale Asaf‘ın yaptığı portrelerde yine teyzesinin portre tarzından izler görüldüğünü de söylemek mümkündür. Ancak daha sonra aşık oldukları iki erkek yüzünden birbirine ters düşecek olan bu iki önemli kadının, fikirleri ayrı düşse de resme olan sevgileri ortak noktaları olup, ölüm döşeğine dek sadık kalacaktır.
Tanzimat ile birlikte yaşanan siyasi değişim yanında toplumsal ve kültürel değişimi de getirir ve böylece sanatsal hareketlenme başlar, başta resim müzik ve edebiyat olmak üzere tüm bunların yanında yeni anlayışlar doğmaya başlamıştır. Bu dönemde başlayan yenilikçi dalga, ileri de yaşanacak olan üst düzey bir üretim sürecinin ayak sesleri olacaktır. Her ne kadar resmi tarih yazımına göre, kadının toplumsal hayatta rol almaya başlamasının ancak Cumhuriyet sonrasına tarihleniyor olsa da ,son dönemde yapılan araştırmalar ile geç-Osmanlı döneminde de sanatta kadın hareketlerinin başladığını ve özellikle elit ailelere mensup iyi eğitim almış kadınların bu süreçte önemli roller üstlendiğini ortaya koymuştur. Ve işte tam bu nokta da Mihri Hanım fırçası ile çok şey anlatmaya ve bizlere eşlik etmeye başlamıştır.
Mihri 13 Aralık 1886’te Kadıköy’deki Ahmed Rasim Paşa Konağı’nda dünyaya gelmiş .Babası ise Ahmet Rasim Paşa veya Dr. Çerkez Rasim Paşa olarak bilimektedir. Mihri küçük yaşlarda sanat eğitimine başlamıştır. O yıllarda güzel sanatlar eğitiminde kadınların bir rolü yoktur ve Mihri’nin varlıklı bir aileye mensup olması işlerini kolaylaştırır. Ailesinin Yıldız Sarayı ziyaretinde bir resmini sunduğu II. Abdülhamid’in teşvikiyle Osmanlı ‘nın son saray ressamı Faust Zonaro’ndan ders almaya başlamıştır.
Mihri Zonaro ‘dan aldığı eğitimden sonra ise sanat öğrenimine Avrupa’da devam etmiştir. Ancak bu korkusuz kadının Avrupa ya gidişi de çalkantılı olacaktır. 1903 yılında henüz 17 yaşında iken İstanbul ‘a gelen bir cambaz kumpanyasının İtalyan asıllı orkestra şefinin peşinden Roma ya kaçar ve bir süre burada ikamet ettikten sonra hem sanat hem aşk hayatı yolunda gitmeyen Mihri o dönemin sanat merkezlerinden olan Paris ‘ e gider ve orada bir ev tutar . Evi aynı zamanda atölye olarak da kullanır ve bir odasını ise Paris’ te Hukuk okuyan Bursa‘lı soylu bir aileden gelen Müşfik Selami Bey ‘e kiralar. Ancak daha sonraları Müşfik Selami Bey ile evlenerek “Mihri Müşfik Hanım “adını alır. İstanbul ‘ a dönen çift Şişlide yaşarken, Mihri eşinin sosyal ve mesleki çevresiyle yakınlık kurma fırsatı yakalar ve burada da çeşitli çalışmalarına devam eder.
Daha sonra ki dönemde eşinden ayrılan ve ,Avrupa ile bağı kopmayan Mihri, İtalya ve Fransa da çeşitli okul ve atölyelerde eğitimler alır. Çağdaş resim akımlarını böylece yakından takip edebilen Mihri‘nin Portrelerin de kübizm ve empresyonizm etkisi görülür. Ayrıca 1910 ‘da Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ilk resim koleksiyonunu oluşturmak üzere çeşitli ülkelerde ki müzelerden tablolar seçilir, bu çerçevede Mihri‘nin “Çingene kızı “kopyası, koleksiyona katılan diğer eserlerle 1915 ve 1945 ‘te İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde sergilenir. Mihri Paris ‘te yaşarken; Fransa ile borç antlaşması yapmak üzere Paris ‘te bulunan Maliye Nazırı Cavit bey ile, bir davette tanışır bunun üzerine İstanbul da kızlar için bir güzel sanatlar okulu açılması için Mihri ‘ nin yardımı istenir, Mihri ‘ nin bu teklifi kabul etmesi ile 1913 ‘ te ülkeye döner ve İstanbul Darülmuallimat (Kız Öğretmen Okulu ) resim öğretmenliğine atanır.Mihri I. Dünya Savaşı’nın başladığı yılda, 1914’te henüz 29 yaşındayken kızların sanat eğitimi aldığı İnas Sanayi-i Nefise Mektebi’nin kurulmasında büyük rol oynar.
Bu okulda Müzdan Arel, Güzin Duran, Bülent Ecevit’in annesi Nazlı Ecevit gibi öğrenciler vardı. Ayrıca soyut resmin Türkiye’deki en önemli öncülerinden biri olan Fahrelnissa Zeid de bir dönem burada eğitim alan isimler arasındaydı. İttihat ve Teraki Cemiyeti ile yakın ilişkileri nedeniyle Mihri 1919 yılında aniden İtalya’ ya gider .Bir yıl kaldıktan sonra tekrar geri döner .Tekrar İnas Sanayi-i Nefise Mektebi’nin resim hocası olarak çalışır.
Bir diğer önemli eser ise Mihri’nin 1922 de yaptığı ,meşhur portrelerinden biri olan Atatürk portresidir. Bir ilke daha imza atmış olan Mihri, Mustafa Kemal Atatürk’ün mareşal üniforması ile ayakta poz verdiği 3 metrelik portresi, Cumhuriyet’in ilanından sonra bir Türk ressam tarafından yapılan ilk Atatürk portresi oldu fakat üzücü bir detay var; portrenin orijinalini bizler göremiyoruz çünkü tablonun orijinali kayıp. İddialar portrenin Yugoslavya’ya götürüldüğü şeklinde fakat akıbeti hala belli değil. Atatürk portresi dışında da başka ilklere imza atan Mihri‘nin yaptığı sansasyonel işlerden birisi ise Atatürk portresini yaptıktan sonra 1922 ‘yılının sonlarına İtalya’ya giderek XV. Papa’nın tablosunu yapmasıdır. Böylece Vatikan’da ilk kez bir Papa, hem başka bir dinden, hem de bir kadına poz verir. Bu tablo şuan Vatikan Müzesinde sergilenir. Bu dönemde ayrıca bir kilisenin fresklerinde de çalışma fırsatı bulur. Roma da İtalya şair Gabriela ‘ d Annunzio ile birlikte olmuştur .1926 ‘ da İtalya da iken yeğeni Hale Asaf yanına gelerek ameliyat olmuştur , Mihri İtalya ‘ dan sonra Paris ‘ e geçmiştir. Mihri‘nin Fransa da iken yaptığı “Çingene Kızı“ tablosunu Louvre Müzesi ‘ne hediye etmiştir .Bu eserin kopyası ise bugün İstanbul Resim ve Heykel Müzesin de bulunur.
Kız kardeşi Enise Hanım ve yeğeni Hale Asaf ‘ın 1938‘ de kanserden ölmesiyle birlikte, Mihri artık Paris‘ te yaşamak istemez. Daha sonra ABD‘ye yerleşen Mihri, uluslararası sergilere katılmıştır. Bir süre ise New York, Chicago ve Washington gibi üniversiteler de konuk profesörlük yapmış ve zengin ailelerin çocuklarına dersler vermiştir. İkinci Dünya Savaşı sırasında ise dergilerin kapak resimlerini yapmıştır. Sonra ki süreçte ise doğduğu günden itibaren aristokrat bir ortamda yaşasa da içinde ki resim tutkusu ile aristokrat hayatı reddetmiş olan Mihri ve bohem bir hayat yaşamaya başlamıştır.
Mihri 1928 yılında ise New York’ta bir müzede de kişisel sergisini açar .Amerika’da yine bir ilki gerçekleştiren Mihri ,George De Maziroff galerisinde ilk kişisel sergisini düzenleyen kadın ressam olur. 16 Temmuz 1932’de Salvatore Virzi ile evlenir, 1943 yılında da Amerikan vatandaşı olur . Mihri 1954’te New York’ta hayatını kaybeder ve kimsesizler mezarlığına gömülür.
Mihri sıklıkla ilk eşinden dolayı Müşfik soyadıyla, kimi kaynaklarda da baba adı olan Rasim ‘ le ya da yalnızca adıyla anılır. ABD ‘ deki adreslerini gösteren belgeler ile göçmenlik belgelerinde, Mihri Rasim ve Mihri Rasim Paşa‘nın yanı sıra çoğu zaman ikinci kocası Mihri Rasim Virzi adları kayıtlıdır. Yüksek sınıf ve aile kökenini öne çıkarmak ve öne çıkmak maksadıyla kendini Prenses Açba Rasim Paşa olarak tanıttığı da olmuştur. Sergi de Mihri’ den “ Prenses Ressam “olarak söz eden haberlere de yer verilmiştir. Bu haberlerden de yine Mihri‘nin Avrupa ve ABD deki saygınlığını görmek mümkün.
İnas Sanay-i Nefise Mektebi’nin açılmasıyla, İstanbul kültür ortamının önemli simalarından biri haline gelen Mihri dönemin önemli sanatçılarıyla ve aydınlarıyla yakın ilişkiler kurmuştur, ki bu isimlere de onun portrelerinde rastlamak mümkündür. Buradan da sanat dünyasındaki saygınlığının neticesini görüyoruz. Tevfik Fikret, Atatürk, ABD 32. Başkanı Roosevelt, mucit Thomas Edison, Edwin Markham, Carlisle Rowntree, Papa XV. Benedictus gibi Dünya tarihinin de önemli yere sahip bu isimler bunlardan sadece birkaçı. Mihri’nin ayrıca Mussolini’nin ve İspanya Kraliçesi Marie Louis’in portresini yaptığı da biliniyor.
YAZAR HAKKINDA
Dicle Kızıltaş
Dicle Kızıltaş 1997 yılında İstanbul, Pendik’te doğdu. Şuan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sanat tarihi bölümünde son sınıf öğrencisi olarak eğitim görüyor. Alanı olan sanat tarihinin yanı sıra mimarlık, sinema ve fotoğraf alanlarına ilgi duyuyor ve yazılarında bu konulara da yer veriyor. Sürdürülebilir yaşam konusuna da ayrıca değer vermektedir. Sosyal medya hesapları ise aşağıda.